kARmen ve tanrısı
Oysa ki vardı elbette Karmenin bir görüşü, edindiği bilgileri...
Üstünlükleri ve üst düzey vasıfları fakat Tanrı'sına saygısından
üstünlüğünü belli etmek aptallık olurdu. Yanında doğallığı seçmişti
duygusuzca. Duygusuz lakin mutluydu ki bir o kadar da huzurlu... Gonca
gülün açılması gibi nazlıydı ona karşı fakat nereden bilsin ki
Tanrı'sının onu anlamayacağını.
Hatasıydı O'nu çölde kasıp kavuran, gökyüzüyle boğan, hatasıydı onun
farkında olduğu boğazındaki düğüm... Son bir ses çıktı Karmen'den ;
Dinliyordu
sadece.. O'nu dinlemeyi, yazılarını okumayı sevmişti bir anda.. Okuduğu
karakterlerde yok olmayı, kendinden parçalar serpiştirmek ve hiç
olmadığı diyarlara gitmek hoşuna gitti. Karakterler arasında
duygularıyla gezinmekten zevk duyuyordu, oysa kendiside yazmayı sever.
Tarzları farklı elbet, biri Tanrı'yken diğeri kul oldu. Tanrı yazdı kul
okudu...
Gökyüzü sisliydi o gün, boğuluyordu bütün alem. Birisi arkasından sessizce yaklaşıp ölüm ipini bağlamış acı çektirerek hayatına son verdireceği infazı izliyordu. Karmen sanki bunu hissetmiş olacak ki kendisini dışarı atmak istedi. Çıkıp hava almak iyi gelir hissiyle kapıya yaklaştı, elini uzattı, kapı koluna yavaşça bastırdı, adımını attı, her bir adımda boynundaki ip daha da geriliyordu ve nefes almakta güçlük çekiyordu. İpten kurtaracağına inandığı Tanrı'sının yoluna yöneldi Karmen. Yolda yürüdükçe hava daha da kırmızılaşıyordu sanki O'na inat..
Sahra da kaybolmuş gezgin savruluyordu sağdan sola. Ayakları altında sapsarı kalmış kumlar kasıp kavuruyor daha da zorlaştırıyordu vuslatını. Durdu gezgin ansızın, nerdeyim kimleyim diye sordu kendisine .. Etrafına bakındı sağı kıyamet solu alamet... Yere baksa bir avuç kum göğe baksa uçsuz bucaksız kırmızı.. Bir avuç kum ki yerdeki, yakıp kavuran acısı kalbini sızlatan. Acı öyle bir acı ki ayağındaki yangını unutturan. Yangın mıydı ona ayağını unutturan yoksa boynunda ki urgan mı bilinmez... Devam etti gezgin yolunun alabildiği uzağa...
İpi hissetti boynunda ki ve sahiplendi birdenbire onu. Bir köpekdi artık ürkek, ipi olmassa kaybolacak. Sahibinin asılmalarıydı boynundaki sancı ama razıydı o sancıya ziraa sahibindendi o acı, katlanılabilirdi bir bütün.
Ayağındaki acıyı hissi artmıştı gezginin.Tanrı'sının afitabı ayağını yakıyordu gezginin kum mahvediyordu tabanını bir su istedi kavuşamadığı Tanrı'sından, yalvardı O'na ve gocunmadı bundan... Açıldı gökyüzü o an, sarılar mavilendi kırmızılar beyaza çaldı gölgelendi bedenini saran ateş. Kavrulan ayağı serinliğe eriştiğini hissetti, yere baktı bir mavilik ki tarifsiz, ufka baktı bir derya ki uçsuz bucaksız, ne vuslattır ki bu sonu sonsuz....
Gelmiş ti Karmen Tanrı'sına ve mutluydu. Bastı ziline ve açıldı cennetinin kapısı ve meleğiydi karşısındaki yüz...
Konuştular sabaha dek... Fakat anlatamadı Karmen derdini lâl oldu Tanrı'sının yanında dili , gözleri görmez... Bir tek işitir oldu kulakları O'nun sesini... Hece hece alıyordu kelimeleri titreterek geçiyordu zarından ve iç kulağa alıyordu harfler halinde. Sinirler özenle taşıdığı harfleri beyinde birleştirip birer birer cümle yaparken dil işlevini yitirmiş bir organdı artık... Görevini devraldığında çok geçti artık. Birleşen kelimelerin anlamlarını analiz ettiğinde komosyo geçirdiğinin farkında değildi. Sinir uçlarındaki elektiriği bir bir hissediyordu ve başına balyozla vuruyordu kelimeler...
Tanrısıydı dilin ucundaki infaz kelimesi,O'nun elleriydi boynundaki infazın ipi
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Oysa ki vardı elbette Karmenin bir görüşü, edindiği bilgileri... Üstünlükleri ve üst düzey vasıfları fakat Tanrı'sına saygısından üstünlüğünü belli etmek aptallık olurdu. Yanında doğallığı seçmişti duygusuzca. Duygusuz lakin mutluydu ki bir o kadar da huzurlu... Gonca gülün açılması gibi nazlıydı ona karşı fakat nereden bilsin ki Tanrı'sının onu anlamayacağını. Hatasıydı O'nu çölde kasıp kavuran, gökyüzüyle boğan, hatasıydı onun farkında olduğu boğazındaki düğüm... Son bir ses çıktı Karmen'den.....
Gökyüzü sisliydi o gün, boğuluyordu bütün alem. Birisi arkasından sessizce yaklaşıp ölüm ipini bağlamış acı çektirerek hayatına son verdireceği infazı izliyordu. Karmen sanki bunu hissetmiş olacak ki kendisini dışarı atmak istedi. Çıkıp hava almak iyi gelir hissiyle kapıya yaklaştı, elini uzattı, kapı koluna yavaşça bastırdı, adımını attı, her bir adımda boynundaki ip daha da geriliyordu ve nefes almakta güçlük çekiyordu. İpten kurtaracağına inandığı Tanrı'sının yoluna yöneldi Karmen. Yolda yürüdükçe hava daha da kırmızılaşıyordu sanki O'na inat..
Sahra da kaybolmuş gezgin savruluyordu sağdan sola. Ayakları altında sapsarı kalmış kumlar kasıp kavuruyor daha da zorlaştırıyordu vuslatını. Durdu gezgin ansızın, nerdeyim kimleyim diye sordu kendisine .. Etrafına bakındı sağı kıyamet solu alamet... Yere baksa bir avuç kum göğe baksa uçsuz bucaksız kırmızı.. Bir avuç kum ki yerdeki, yakıp kavuran acısı kalbini sızlatan. Acı öyle bir acı ki ayağındaki yangını unutturan. Yangın mıydı ona ayağını unutturan yoksa boynunda ki urgan mı bilinmez... Devam etti gezgin yolunun alabildiği uzağa...
İpi hissetti boynunda ki ve sahiplendi birdenbire onu. Bir köpekdi artık ürkek, ipi olmassa kaybolacak. Sahibinin asılmalarıydı boynundaki sancı ama razıydı o sancıya ziraa sahibindendi o acı, katlanılabilirdi bir bütün.
Ayağındaki acıyı hissi artmıştı gezginin.Tanrı'sının afitabı ayağını yakıyordu gezginin kum mahvediyordu tabanını bir su istedi kavuşamadığı Tanrı'sından, yalvardı O'na ve gocunmadı bundan... Açıldı gökyüzü o an, sarılar mavilendi kırmızılar beyaza çaldı gölgelendi bedenini saran ateş. Kavrulan ayağı serinliğe eriştiğini hissetti, yere baktı bir mavilik ki tarifsiz, ufka baktı bir derya ki uçsuz bucaksız, ne vuslattır ki bu sonu sonsuz....
Gelmiş ti Karmen Tanrı'sına ve mutluydu. Bastı ziline ve açıldı cennetinin kapısı ve meleğiydi karşısındaki yüz...
Konuştular sabaha dek... Fakat anlatamadı Karmen derdini lâl oldu Tanrı'sının yanında dili , gözleri görmez... Bir tek işitir oldu kulakları O'nun sesini... Hece hece alıyordu kelimeleri titreterek geçiyordu zarından ve iç kulağa alıyordu harfler halinde. Sinirler özenle taşıdığı harfleri beyinde birleştirip birer birer cümle yaparken dil işlevini yitirmiş bir organdı artık... Görevini devraldığında çok geçti artık. Birleşen kelimelerin anlamlarını analiz ettiğinde komosyo geçirdiğinin farkında değildi. Sinir uçlarındaki elektiriği bir bir hissediyordu ve başına balyozla vuruyordu kelimeler...
Tanrısıydı dilin ucundaki infaz kelimesi,O'nun elleriydi boynundaki infazın ipi
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Oysa ki vardı elbette Karmenin bir görüşü, edindiği bilgileri... Üstünlükleri ve üst düzey vasıfları fakat Tanrı'sına saygısından üstünlüğünü belli etmek aptallık olurdu. Yanında doğallığı seçmişti duygusuzca. Duygusuz lakin mutluydu ki bir o kadar da huzurlu... Gonca gülün açılması gibi nazlıydı ona karşı fakat nereden bilsin ki Tanrı'sının onu anlamayacağını. Hatasıydı O'nu çölde kasıp kavuran, gökyüzüyle boğan, hatasıydı onun farkında olduğu boğazındaki düğüm... Son bir ses çıktı Karmen'den.....
16.03.2013 04:00
Yorumlar
Yorum Gönder